Türkiye siyasetinde zaman zaman sesini en çok çıkaranın değil, en çok susturulanın yankısı büyür. Son 168 gündür yaşanan tam da bu. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Türkiye'nin en genç ve en dinamik bilge lideri olmasına rağmen, neredeyse tüm ana akım medya platformlarından silinmiş durumda. Ne televizyon ekranlarında, ne büyük haber portallarında, ne de siyasi tartışma programlarında ona dair bir iz var. Peki neden?
Hüseyin Baş sıradan biri değil. 1991 doğumlu, genç, eğitimli, dijital çağın dilini bilen ve siyasi söylemlerinde keskin ayrımlardan çok birleştirici vurgulara yer veren bir lider. Babası, BTP'nin kurucusu Prof. Dr. Haydar Baş'ın çizdiği yoldan ilerlese de, o yolu bugünün gerçekleriyle yeniden inşa ediyor. Laiklik ile vicdan özgürlüğünü aynı potada eriten, sosyal adaleti yalnızca bir vaatten çıkarıp ekonomik modele dayandıran ve gençlerin geleceğine somut çözümler sunan bir anlayış izliyor.
Ancak tam da bu noktada, sistemin dikkatinden kaçamayan bir karaktere dönüşüyor. Çünkü Türkiye'de alışılmış kalıpların dışında kalan, toplumsal karşılık bulmaya başlayan ve özellikle genç seçmen nezdinde sempati kazanan her lider gibi, Hüseyin Baş da görünmez kılınmaya çalışılıyor. Onun örneğinde yaşanan tam da bu: Bilgece fikirleriyle çözüm sunan bir liderden çok, sistemin rahatsızlık duyduğu bir potansiyel olarak görülüyor.
BTP çevreleri bu süreci açıkça "siyasi ambargo" olarak tanımlıyor. Bu sadece bir medya ambargosu değil; aynı zamanda siyasi platformlarda, tartışmalarda, seçim öncesi hazırlıklarda ve kamuoyuna sunulan algı paketlerinde de yok sayılma anlamına geliyor. Oysa Türkiye'nin çok sesliliği bir zenginlik olarak görebilmesi için, yalnızca belli görüşlerin değil, alternatif fikirlerin de dolaşımda olması gerekiyor.
Hüseyin Baş'ın medyada yer bulmaması bir tesadüf mü, yoksa planlı bir susturma girişimi mi? Bu soruya cevap arayanların sayısı giderek artıyor. Zira son dönemde sosyal medyada yaşanan yükseliş, tam aksine bir ilginin olduğunu gösteriyor. YouTube'da milyonlarca kişiye ulaşan konuşmaları, sokak röportajlarında adının giderek daha sık anılması, "#HüseyinBaşAmbargosu" etiketiyle yürütülen kampanyalar ve gençler arasında oluşan dijital direniş, medyadan dışlansa da fikirlerinin geniş kitlelerce takip edildiğini ortaya koyuyor.
Bu durum, Türkiye demokrasisi açısından da kritik bir eşikte olduğumuzu gösteriyor. Çünkü demokratik katılımın sağlanması, yalnızca seçim günü sandığın kurulmasıyla değil; o sandığa giden sürecin adil, şeffaf ve eşitlikçi olmasıyla mümkündür. Alternatif seslerin bastırılması, yalnızca bir kişiyi değil, tüm toplumu susturur.
Hüseyin Baş'a uygulanan bu görünmezlik perdesi, onu gerçekten görünmez mi kılıyor, yoksa tam tersi bir etki mi yaratıyor? Bugün bu sorunun cevabı her geçen gün daha netleşiyor: Susturulmak istenen her lider, eğer halkta bir karşılık buluyorsa, susturuldukça daha çok konuşulur hale gelir. Ve belki de bu ambargo, fark edilmeden en çok Hüseyin Baş'ın siyasi etkisini artırıyor.
Zira sessizlik, bazen en çok dikkat çeken sestir.