Son dönemde Yunanistan'ın Dedeağaç bölgesinde başlayan ve 9 Haziran'a kadar sürecek olan "Anında Müdahale" isimli askeri tatbikat, yalnızca Türkiye-Yunanistan ilişkileri açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin NATO içindeki yeri ve bölgesel güvenlik dengeleri açısından da kaygı verici sinyaller veriyor. Bu tatbikat, sadece bir askeri hazırlık gösterisi değil; uluslararası anlaşmalara ve Türkiye'nin güvenliğine yönelik ciddi bir ihlal olarak değerlendirilmelidir.
Lozan Antlaşması Görmezden Geliniyor
1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, bölgedeki statükoyu belirleyen en temel uluslararası hukuki belgedir. Bu antlaşmaya göre, Dedeağaç da dahil olmak üzere Trakya'nın belirli bölgeleri askerden arındırılmış ve silahsızlandırılmış olmalıdır. Ancak bugün, ABD öncülüğünde ve Yunanistan'ın ev sahipliğinde yürütülen bu tatbikat, doğrudan bu hükmü ihlal etmektedir. Özellikle ABD'nin Lozan'a taraf olmaması, bu yükümlülüğü taşımadığı anlamına gelse de, antlaşmanın imzacı ülkesi olan Yunanistan'ın bu ihlale izin vermesi dikkat çekici ve sorunludur.
Tatbikatın Boyutu ve Kapsamı Endişe Verici
Tatbikata ABD'den 3 bin asker katılıyor ve bu sayı, 12 bini aşkın çok uluslu kuvvetlerle birleşerek büyük bir askeri hareketliliğe dönüşüyor. Tanklar, savaş uçakları, helikopterler, firkateynler, zırhlı birlikler ve KBRN unsurlarının yer aldığı tatbikat, sadece sembolik bir güç gösterisinden öte, aktif bir savaş senaryosunu simüle ediyor. Tatbikatın kapsamı yalnızca Dedeağaç'la sınırlı değil; Arnavutluk, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinde eşzamanlı olarak sürdürülüyor. Bu da ABD'nin bölgeye yönelik askeri stratejisinin sadece geçici değil, kalıcı olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye'nin NATO'daki Konumu Tartışmaya Açılıyor
Tatbikatın en çarpıcı yönlerinden biri ise Türkiye'nin bu süreçte tamamen dışlanmış olması. Bir NATO tatbikatı olmasına rağmen, Türkiye'ye herhangi bir davet yapılmamış. Bu durum, hem sembolik hem de stratejik olarak Türkiye'nin NATO içindeki konumunun sorgulanmasına neden oluyor. NATO'nun doğu sınırının Yunanistan'dan başlatılması yönündeki açıklamalar, Türkiye'yi doğrudan ittifakın dışında konumlandıran bir anlayışa işaret ediyor.
Bu dışlanma, yalnızca bu tatbikatla sınırlı değil. Daha önce 31 Mart'ta başlayan ve 10 gün süren "Iniochos 2025" tatbikatında da benzer bir tablo karşımıza çıkmıştı. Yunanistan'ın ev sahipliğinde, ABD'nin liderliğinde ve Fransa, İsrail, BAE, Hindistan, Güney Kıbrıs gibi ülkelerin katılımıyla gerçekleştirilen tatbikata da Türkiye davet edilmemişti. NATO tarafından organize edilmemiş olmasına rağmen, tatbikatın görüntüleri NATO tarafından servis edilerek örtülü bir meşruiyet sağlandı.
ABD'nin Yunanistan'daki Üsleri ve Bölgesel Strateji
ABD, son yıllarda Yunanistan'da ciddi bir askeri yığınak yaptı. Dedeağaç'tan Girit'e kadar uzanan hat boyunca dokuz askeri üs kuruldu. Bu üslerin, "Rusya tehdidi" bahanesiyle inşa edildiği açıklansa da, fiili olarak bu üsler Türkiye'nin batı sınırına yakın konumlanmış ve Ankara için doğrudan güvenlik riski teşkil eder hale gelmiştir.
Tatbikat kapsamında ele alınan senaryolar da bu tehdidin boyutunu gözler önüne seriyor: nehir geçişleri, yoğun nüfuslu bölgelerde çatışmalar, kimyasal saldırılara karşı savunma çalışmaları… Tüm bunlar, yalnızca bir savunma tatbikatı değil, bölgesel bir kriz senaryosunun tatbiki olarak da okunabilir.
Yunanistan İçinden Gelen Tepkiler
İlginç bir şekilde, bu duruma en sert tepki Türkiye'den değil, Yunanistan Komünist Partisi'nden geldi. KKE'nin yayın organı Rizospastis gazetesinde yayımlanan yazıda, tatbikatlar sert bir dille eleştirildi. "Bu askeri faaliyetler, halkın güvenliği için değil, emperyalist çıkarlar için düzenlenmektedir" denilerek, Dedeağaç ve Kavala limanlarının "kasapların hizmetine sunulduğu" ifade edildi. Yunan halkının ülkesinin savaş alanına dönüştürülmesine karşı çıkması, Türkiye'de ise benzer ölçüde güçlü bir resmi tepkinin gelmemesi dikkat çekici bir tezat oluşturuyor.
Türkiye Ne Yapmalı?
Sınırımıza bu kadar yakın bir bölgede uluslararası hukuka aykırı şekilde sürdürülen bir askeri yığınak, Türkiye için ciddi bir güvenlik tehdididir. NATO üyesi olmamıza rağmen, müttefiklik ruhuna aykırı şekilde dışlanıyor olmamız, Türkiye'nin dış politikasında bir alarm durumunu zorunlu kılıyor. Hükümetin bu konuda daha güçlü diplomatik tepkiler vermesi, Lozan'ın ihlaliyle ilgili uluslararası platformlarda girişimlerde bulunması şarttır.
Türkiye'nin siyasi gündemi sürekli anayasa tartışmalarına odaklanmışken, sınırlarımızda yaşanan bu tür gelişmelerin arka plana atılması kabul edilemez. Milli güvenliği doğrudan tehdit eden bu süreç karşısında sessiz kalmak, yalnızca gelecekteki tehditleri büyütmekle kalmaz, Türkiye'nin egemenlik haklarını da tartışmalı hale getirir.