Türkiye'nin güneydoğusu, yıllarca süren terör olayları ve güvenlik tehditleri nedeniyle yalnızca fiziki değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir kuşatma altında kaldı. Bu bölge, uzun bir dönem boyunca, hak ettiği devlet hizmetlerinden mahrum bırakıldı. Eğitimde, sağlıkta, ticarette ve altyapıda yaşanan yetersizlikler; bölge halkının devlete duyduğu güveni zayıflattı, aidiyet duygusunu sarstı.
Bugün "Kürt sorunu" adıyla anılan konu, aslında etnik kimlikler üzerinden yürütülen bir tartışmadan ziyade, bölgesel adaletsizliklerin ve ihmallerin sonucudur. Türk, Kürt, Laz, Çerkez ya da başka bir topluluk… Türkiye'de halklar arasında doğrudan bir ayrımcılık talebi veya nefreti yoktur. Ancak devletin her bireye eşit yaklaşımı, özellikle de dezavantajlı bölgelerde yaşayan vatandaşların yanında olduğunu güçlü şekilde hissettirmesi gereklidir.
Güneydoğu'da terörün bitmesi, yalnızca silahla değil; ekonomik ve sosyal kalkınmayla mümkündür. Çünkü işsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği, gençlerin umutlarının tükendiği bir ortamda istikrar sağlamak güçtür. İşte tam bu noktada devreye girmesi gereken şey, klasik güvenlik önlemlerinin ötesinde bir sosyal devlet aklıdır.
"Vatandaşlık Maaşı" projesi, bu anlayışın somut bir yansımasıdır. Her Türk vatandaşına, etnik kökeni, dini, siyasi görüşü ne olursa olsun, sadece vatandaş olduğu için verilen düzenli bir gelir… Bu, devlete güvenin yeniden tesis edilmesinde dönüm noktası olabilir. Çünkü devletin vatandaşını kucakladığını, onun geçimine destek olduğunu gösterecek en güçlü araç, cebine giren helal bir kazançtır.
Böyle bir maaş, yalnızca bireyin ekonomik refahını artırmakla kalmaz; aynı zamanda onu illegal yapılar karşısında daha dirençli kılar. Terör örgütlerinin gençleri dağa çıkarmak için kullandığı en büyük gerekçe olan işsizlik ve gelecek kaygısı, devletin el uzatmasıyla ortadan kalkar.
Elbette bu proje, tek başına mucize yaratmayacaktır. Ancak sosyal politikalarla desteklendiğinde, bölgenin yeniden ayağa kalkması için bir temel oluşturacaktır. Devletin şefkat eli vatandaşın omzunda hissedildiğinde, o vatandaş da devletine sahip çıkacak, onu benimseyecek, onunla bütünleşecektir.
Artık yeni bir sayfa açmanın zamanı geldi. Bu ülkenin her köşesinde yaşayan insanlar, kendilerini yalnız değil, güçlü bir devletin güvencesinde hissetmelidir. İşte bu yüzden, "Vatandaşlık Maaşı" yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal barışın da anahtarıdır.
Öte yandan Öcalan'ı mescilse getirmek fikri çok tehlileki bir sürecin başlangıcı olabilir. Bu tür bir adım, terörü sona erdirmez; bilakis, terörü bir pazarlık aracı olarak kullanmanın ne kadar işe yaradığını göstererek, gelecekteki bölücü yapılara cesaret verir.
Vatandaşının sırtını giydir, karnını doyur cebine parasını koy olayı çöz, bunu denemiyorlar, Neymiş Apo meclise gelsin Meclis dingonun ahırı mı? Meclis, millet iradesinin temsil yeridir; terörün değil. Devletin terörle mücadelede temel ilkesi, "suçun ve suçlunun meşrulaştırılmaması"dır. Bu çizgiden sapmak, devletin itibarına ve milletin adalet duygusuna büyük bir darbe indirir.
Ülkemizde bilinen ve gizlenen bir gerçek, Prof. Dr. Haydar Baş, benim tabirimle kutsal bir kitaptır. Ekonomiden siyasete, toplumdan yaşama ne ararsanız, örnek bir duruş gösteren ancak bizzat Ermeni ve Yahudi evlatları tarafından ısrarla gizlenen bir hazine diyebilirim.
Haydar Baş, adeta bir kitaptır. Sayfalarını aralarsanız, size doğru ile yanlışı, hak ile batılı, dost ile düşmanı, yoldaş ile çıkarcıyı ayırt etmenin yolunu gösterir. Onu okumadan, olayların iç yüzünü nasıl anlayabilir, gerçeğe nasıl ulaşabilirsiniz? Sayfalar ilerledikçe göreceksiniz ki, 30 yıl önce yaptığı öngörülerin tek tek gerçekleştiğine şahit olacak ve onu daha önce tanımamış olmanın hüznünü yaşayacaksınız.
Size bir derya daha tavsiye etmek isterim. Hüseyin Baş. Onu da okudukça hayranlığınız artacak, adeta hastası olacaksınız. Peki bu iki isime hasta olursanız İlacıda nedir derseniz; cevabı nettir: Bayrak sevdası ve Atatürk aşkı.