Emirel Müminin İmam Ali (a.s) zulmün her türlüsüne karşı durmuştur.
Devlet gücünü elinde bulunduran idarecilerin, halk'ına hizmet götürmesi gerektiğini şiar edinmiştir.
"Toplumun her kesimine sevgi beslemek ve onlara şefkat ve merhamet duyguları ile yaklaşmak gerekir" diyen Hz. Ali'ye göre devlet halka hizmet için vardır.
O, güçlünün zayıfı ezmesine, zenginin fakiri sömürmesine ve herhangi bir şekilde haksızlık yapılmasına karşı durmanın, devletin temel görevlerinden biri olduğunu özümsemiştir. Ona göre, bir devletin adaletle yönetilmemesi, sadece bireyleri değil, tüm toplumun ruhsal ve manevi sağlığını tehdit eder. İmam Ali'nin "Devletin dini adalettir" sözü, sadece bir devletin hukuki yapısına değil, aynı zamanda devletin sosyal, ahlaki ve manevi sorumluluklarının da altını çizmektedir. Bu bağlamda, devletin yöneticilerinin sadece adil olmanın ötesinde, halkın manevi ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak hareket etmeleri gerektiğini ifade ettiğini söyleyebiliriz.
İmam Ali'nin yönetim anlayışında zulme karşı kararlı bir duruş vardır. Zulme uğrayanların hakkını savunmak, haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmek, İmam Ali'nin temel prensiplerinden biridir. Herhangi bir birey veya grup, haksızlığa uğradığında, İmam Ali'nin yönetiminde buna derhal müdahale edilir ve haklının hakkı alınana kadar korkusuzca, zafere ulaşana kadar mücadele edilir.
İmam Ali'nin devlet anlayışında, adaletin sadece yöneticilerin değil, aynı zamanda halkın da sorumluluğu olduğu ifade edilir. Devletin varoluş amacı, adaletin sağlanması ve halkın huzurunun temin edilmesidir.
Adaletin sağlanmadığı bir toplumda, ne bireyler huzurlu olabilir ne de toplumun genel yapısı sağlıklı bir şekilde işleyebilir. İmam Ali'nin "Devletin dini adalettir" söylemi, günümüz siyasetinde de önemli bir referans noktasıdır; çünkü adaletin olmadığı bir toplumda sadece yönetim değil, tüm toplumsal yapılar çöküşe uğrar. İmam Ali, sarayda yaşayan yüksek sınıfla, sokakta yürüyen halk arasında hiçbir fark görmemiştir. Adaletin herkes için eşit şekilde uygulanması gerektiğine inanan İmam Ali, yönetiminde bu ilkeden asla taviz vermemiştir. İmam Ali'ye göre, devletin temeli adalet üzerine kuruludur.
Bu bağlamda, adalet yalnızca hukuki bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal barışı ve güveni sağlayan bir ilkedir. İmam Ali'nin siyasal görüşlerine göre, adaletin sağlandığı bir toplumda insanlar arasında huzur, birlik ve beraberlik hüküm sürer. Ancak adaletin sağlanmadığı, zulmün ve haksızlığın arttığı bir toplumda, devlete ve yöneticilere olan güven kaybolur, bu da toplumsal çöküşe yol açar. Gelelim günümüze, geçmişi ve bu günü kıyaslayalım. Toplumun hukuki bilgiye sahip olmasını sağlamak için, hukuk eğitimi daha geniş bir kitleye hitap edecek şekilde düzenlenmeli ve vatandaşlık bilincini artırıcı programlar uygulanması gerektiğini açıkça ifade edeyim.
Türkiye'deki adalet sisteminin en büyük sorunlarından biri, yargı bağımsızlığının yeterince sağlanamamasıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı bir yargı, devletin diğer organlarından bağımsız bakıldığında, yargının siyasetin etkisinden uzak olmadığı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Günümüzde, yargı bağımsızlığının zedelenmesi, hukuk sistemine olan güveni de ciddi şekilde zedelemektedir. Siyasi müdahaleler, yargı organlarının tarafsızlığını olumsuz yönde etkileyerek adaletin sağlanmasında engel oluşturmaktadır.
Adaletin yetersizliğinin en önemli nedenlerinden biri, Türkiye'deki siyasal yapıların yargı üzerinde oluşturduğu baskıdır. İktidarın yargı organlarını etkileme çabaları, bağımsız ve tarafsız yargının işlevini yerine getirmesini engellemektedir. Ayrıca siyasi gücün yargıya müdahale etmesi, yargı bağımsızlığı ilkesine de son derece aykırıdır. Bu makaleme yine Emirel Müminin İmam Ali efendimizden yaşanmış canlı bir örnek ile son verelim.
Hz. Ali, Ebu'l-Esved Dueli'yi kadı tayin etmiş, sonra da azletmiştir. Ebu'l-Esved niye azledildiğini sorunca Hz. Ali, "Davalılara karşı sesini yükselttiğini gördüm" dedi.
Hz. Ali'ye göre toplumda bu özelliklere sahip insanlara rastlamak çok zordur. Bu özellikleri taşıdığına inandığı kimseleri kadı olarak tayin etmiş ve onlara maaş bağlamıştır.
Hz. Resulüllah da aynı uygulamada bulunmuştur. Attab'ı Mekke valisi tayin etmiş ve kendisine 30 dirhem maaş bağlamıştır.
Hz. Ali halifeliği döneminde kendisi hakkında yapılan bir şikâyet üzerine Şureyh'in başkanlık ettiği mahkemeye çıkmıştı. Ve Hz. Hasan'ı şahit olarak getirmişti.
Şureyh, evladın babası lehine şahitlik edemeyeceğini söyleyerek Hz. Hasan'ın şahitliğini reddetti. Hz. Ali adil hâkimin kararını çok beğendi ve 100 dirhem olan maaşını 500 dirheme çıkardı.
Hz. Ali kadı Şureyh'e "Konuşmadığın sürece dilin senin kölendir. Konuştuğunda sen onun kölesi olursun. Dolayısıyla ne hüküm verdiğine, ne hakkında hüküm verdiğine ve nasıl hüküm verdiğine dikkat et" derdi.
Hz. Ali, kendi aleyhine bile olsa tayin ettiği kadıların adaleti yerine getirmelerine büyük önem vermiştir. Kufe'ye kadı olarak atadığı Şureyh şu olayı anlatıyor:
"Ali, Sıffin'de zırhını aradı, bulamadı. Savaş bitip Kufe'ye geri döndükten sonra bir Yahudi'nin zırhı pazarda sattığını gördü.
Yahudiye, 'Bu zırh benim zırhım, onu ne sattım ne de hibe ettim' dedi. Yahudi ise, 'O zırh benim ve benim elimde' diye cevap verdi.
Hz. Ali, 'Haydi kadıya gidiyoruz' dedi. Kadı Şureyh'e gittiler.
Hz. Ali, 'Bu Yahudi'nin elindeki zırh bana ait, onu ne sattım, ne de hibe ettim' dedi.
Şureyh, 'Delilin var mı?' diye sordu. Hz. Ali, 'Evet, Kamber, Hasan ve Hüseyin bu zırhın bana ait olduğuna şahadet ederler' dedi.
Şureyh, 'Çocuğun babası lehine şahitliği caiz değildir' dedi.
Hz. Ali, 'Cennet ehli olan birinin şahadeti caiz olmaz mı?' diye sordu.
Baştan beri olayı izleyen Yahudi, 'Mü'minlerin Emiri beni, kendi davalısı olarak kadının huzuruna çıkarıyor ve kadı onun aleyhine hükmediyor. Ben şahadet ederim ki bu din haktır. Zırh senin zırhın. Sen Sıffin Savaşı'na giderken gece vakti deveden düşmüştün. Ben de aldım' dedi ve Müslüman oldu.
Hz. Ali, 'Madem gerçeği söyledin. O senin olsun' dedi ve ona bir at verdi. O Yahudi'yi Nehrevan'da Hariciler'e karşı savaşırken gördüm."
Hz. Ali ister kuvvetli ister zayıf olsun herkese adaletle yaklaşmanın idarecinin önemli görevlerinden olduğunu söyler. Ve bu konuda Peygamberimizin sözlerini esas kabul eder.
"Ben, Hz. Peygamber'in 'Bir ümmetin zayıfı, kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez ve mukaddes olamaz' diye buyurduğunu birçok yerde duydum.
Bu bakımdan ey Mâlik! Şunu aklından çıkarma: Tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüzlere uygulanan zulüm ve baskının önüne geçmelisin. Böyle yaparsan rahmeti yaygınlaştırır ve ibadet sevabının verilmesine sebep olabilirsin. Hz. Ali'ye göre devlet halka karşı baba konumunda olmalıdır. Hz. Ali, Malik b. Eşter'e "Ana baba çocuklarının durumunu nasıl araştırıyorsa sen de halkın durumunu öyle araştır" demektedir.