EKREM İMAMOĞLU
Ekrem İmamoğlu'nun 2023 yılı itibarıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde hukuki bir süreçle karşı karşıya kalması, Türk demokrasisi ve hukukun üstünlüğü konusunda ciddi soruları gündeme getirdi.
Özellikle İmamoğlu'nun gözaltına alınması, siyasi arenada tartışmalara yol açarken, aynı zamanda bireysel haklar ve demokratik değerlerin korunması konusunda da önemli bir dönüm noktası olabilir.
Türkiye'de hukukun üstünlüğü ilkesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu tartışılmaz bir gerçektir. Hukuk, sadece bir toplumun düzenini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda özgürlüklerin korunmasına, eşitliğin sağlanmasına ve adaletin temin edilmesine aracılık eder.
Ancak Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması, bu ilkelere aykırı bir durum ortaya koymuştur. Belediye başkanının, bir suçlamaya dayalı somut delil olmaksızın gözaltına alınması, iktidar ve muhalefet arasındaki güç dengesizliğini daha da derinleştiren bir hareket olmuştur.
Avrupa ve ABD medyası dahi, "Erdoğan, siyasi rakibini devre dışı bırakmak istiyor" manşetleri atıyor. Güzel ülkemizi bu şekilde gündeme düşürmenizin sebebi siyasi hırs ve öfkeleriniz olabilir mi?
İBB başkanı, Ekrem İmamoğlu, Zafer Partisi Genel başkanı Ümit Özdağ ve Bağımsız Türkiye Partisi Genel başkanı Hüseyin Baş'a yapılan haksızlıklar sadece bireysel bir mücadele değil, aynı zamanda Türkiye'nin demokrasi ve adalet anlayışının sınandığı bir döneme şahit oluyoruz.
Bu süreç, Türkiye'deki siyasi yapının adaletle ne kadar örtüştüğünü sorgulayan ve demokratik hakların ihlali karşısında toplumsal bir farkındalık yaratan önemli bir örnek teşkil ediyor. İmamoğlu'nun mücadelesi, yalnızca kişisel bir zafer arayışından çok, adaletin ve demokrasinin daha sağlam temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Türkiye'de siyaset, sadece hukuki kurallara dayanmayan, aynı zamanda derin ideolojik ve toplumsal çatışmalarla şekillenen bir alan haline geldi. Vatandaş olarak diyorum ki, tüm siyasiler diplomalarını şeffaf bir biçimde halka ilan edebilir. Türkiye'de sahte diplomayı ve yolsuzluğu en iyi kimler yapabilir? Sistemi yönetenler mi?
Sistemi kurmak isteyenler mi?
Bu milleti yıllardır yöneten algı operasyonu ustaları, bu milletin mazluma ve haklıya nasıl sahip çıkabileceklerini hiç düşünmüyorlar mı? İddia ediyorum, hükümetin birçok vekili bırakın diplomayı, okuldan mezun olmayı, çarpım tablosunu bildiğine inanmıyorum. Bu devran hep böyle sürmez. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş Bey'in de bu aralar söylediği, benim de çok sevdiğim bir sözü var: Rahmetli Karakoç'un dizeleridir.
Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak.