Lazkiye, Suriye'nin batısında Akdeniz'in kıyısında yer alan ve tarihsel olarak önemli bir coğrafi yapıya sahip olan bir bölgedir.
Bölge, çeşitli etnik ve dini grupların bir arada yaşadığı, kültürel çeşitliliğin ve dinî farklılıkların ön plana çıktığı bir yerdir.
Ancak, bu çeşitliliğin, özellikle son yüzyılda, çatışmalara ve şiddet olaylarına zemin hazırladığı da bir gerçektir.
Bu yazımda, Lazkiye'de yaşanan Alevi ve Nusayri katliamları üzerine bir analiz yapacağım.
Bu katliamlar, hem tarihi arka planları hem de bölgedeki toplumsal ve siyasi dinamikler açısından büyük önem taşımaktadır.
Lazkiye'deki Alevi ve Nusayri katliamları, bölgedeki siyasi ve dini çatışmaların bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren, Suriye'deki mezhebi ve etnik gerilimler giderek tırmanmış, bu gerilimler de şiddet olaylarını tetiklemiştir.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin verilerine göre, bu çatışmalarda 311 Alevi sivilin yanı sıra, 35 güvenlik görevlisi ve 32 Esad yanlısı savaşçı hayatını kaybetmiştir. Çatışmalarda toplam ölü sayısı 524'e ulaşmıştır. Bu katliamlar, sadece bir dini ve etnik grubun yok edilmesine yönelik olmaktan öte, bölgedeki toplumsal yapıyı dönüştürme amacını da taşımaktadır.
Esad rejiminin, Alevi ve Nusayri toplulukları üzerinden güç kazanması ve onlara dayanarak siyasi manevralar yapması, diğer gruplar tarafından bir tehdit olarak görülmüş ve bu, şiddet olaylarını daha da tırmandırmıştır. Bunun sonucunda, sivil ayırmaksızın Alevi ve Nusayri nüfus, hem rejim yanlısı hem de muhalif güçler arasında sıkışmış, büyük bir güvenlik ve hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda bırakılmıştır.
Öte yandan, tüm bu gelişmeler yaşanırken büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ekseninde Suriye'nin kuzeyinde sessiz bir şekilde (PYD) fiili bir devlet kurmaktadır. Ayrıca, siyasi bir kitle toplama aracına dönen Filistin gündem dışı bırakılmaktadır.
Çünkü İsrail'in arz-ı mevud projesi devreye sokulmuştur. Yıllardır dünyanın dört bir yanında marka boykotları yapan sözde muhafazakâr topluluklar, konu İsrail olunca her zamanki gibi marka boykot eylemlerine yükleniyor.
Bu durum, zaten nikotin bağımlısı bir hastaya nikotin verip, üzerine de "bu öldürür, içmeyin" demeye benziyor. Türkiye'nin yanı başında bulunan komşu ülke Suriye'nin çıkar ve menfaatleri ülkemizi doğrudan etkiliyor. Ayrıca, Suriye'nin son durumundan ABD ve İsrail'in gayet memnun olduklarını, dış işleri ve devlet başkanlarının yaptığı açıklamalardan şahit oluyoruz.
Peki, ABD, İsrail ve Türkiye nasıl aynı düşüncede olabilir? Bir Müslüman devlet, haçlının ve siyonistin fikirleriyle nasıl bir olabilir? Lazkiye'deki Alevi ve Nusayri katliamları, sadece bölgeye değil, tüm insanlığa büyük bir toplumsal travma yaşatmaya devam etmektedir.
Filistin ve Lazkiye aynı kaderi yaşamaktadır. İki bölge de aynı zihniyet tarafından önce parçalanıp sonra bölünmektedir. Ölen hep insanlık olmaktadır çünkü dünya uyuyor, vicdanlar uyuyor.